23 Aralık 2013 Pazartesi

DELİNİN VELİYE ÖĞÜDÜ



DELİNİN VELİYE ÖĞÜDÜ


 
ALLAH dostlarından Beyazidi Bestami (k.s)bir gün talabeleriyle ders yapma gayesiyle kırlara doğru yola çıkar.


 Yolda giderken bir tabibe (doktor) rast gelir ve ne yaptığını sorar. 


 Tabib: “efendim şu gördüğünüz delilere ilaç hazırlamakla uğraşıyorum”


Bunun üzerine Beyazidi Bestami tabibe yaklaşarak: “Benimde bir hastalığım var.Banada bir ilaç hazırlaya bilirmisin” diye sorar.


 Tabib: “Efendim hastalığınız ne? Söylerseniz yardımcı olabilirim” der.


 Bunun üzerine o ALLAH dostu:“günah işlemek” der.


 Tabib effendi: “Ben bu hastalığın ilacını bilmiyorum.Siz daha bilgili birisine danışsanız” der.


 Bu sırada konuşmayı baştan sona kadar dinleyen parmaklık arkasındaki delilerden bir tanesi:
“Gel baba ben sana hastalığının tedavisini söyleyeyim” der. 


 Beyazidi Bestami(k.s) deliye dönerek söyle bakalım neymiş der 


Deli:“Tövbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır. Kalp havanında tevhid tokmağı ile döv.İnsaf eleğinde geçir. Göz yaşı ile yoğur.Aşk fırınında pişir. Akşam sabah bol miktarda ye der.”


Bunun üzerine Beyazidi Bestami(k.s) ağlamaklı bir halde “vay dünyanın haline vay senide deli diye buraya koyanlara” der ve oradan uzaklaşır.

DELİ OLMADAN VELİ OLUNMAZMIŞ!

 

DELİ OLMADAN VELİ OLUNMAZMIŞ!



Bir ara bir Allah dostunu ziyaret etmiştik. Çok tenha uzak ve zor bir yolla çıkılmakta idi;


Sorduk bir bilene;


- Neden yanı başında bir köy var iken biraz ötede bir il var iken buraya gelip bir çile hane de yaşamış ve buraya defnedilmiş.


Oda bu sorumuza bir hikaye ile cevap verdi.


- Beldenin birinde bir pınar,dere, su …. Vs. varmış kim buradan su içerse dengeleri bozulur delirirmiş bu nedenle kimse oradan su içmezmiş. Günlerden bir gün biri nefsine malup olup;


- Neden içmeyeceğim ki bir denesek ölürmüyüz!


Demiş ve içmiş.


İçmiş içmesine ama hareketleri ve yaşamı değişmiş, içen hayatından memnun içmeyene garip gelmiş. Sonrasın da da onu takiben 1 - 3 - 5 derken köy halkının biri hariç herkes içmiş, herkes delirmiş.


Bu sefer bütün deliler birleşmiş içmeyen o akıllıya deli demeye başlamışlar işte o zaman o kişi o diyarı terk eylemiş.

Allah cümlemizi masivadan; rahmetiyle, hidayetiyle, inayetiyle muhafaza eylesin..

 


İYİKİ DOĞDUN




İYİKİ DOĞDUN


6 yaşındaki çocuk birgün babasına sorar; Çocuk; Baba 18 yaşıma girdiğimde bana ne hediye alacaksın?


Baba; Daha çok var evladım,der (çocuk 17 yaşındadır) ve hastaneye kaldırılır. Doktor çocuğun kalbinde sorun oldugunu söyler. Çocuk babasına sorar.
 
- Baba ben ölecekmiyim ?


Adam ağlamaya başlar cevap veremez . Çocuk iyileşip evine döndüğünde artık 18 yaşında gelmiştir.Eve geldiğinde yatağının üzerinde bir kağıt görür ve alıp okumaya başlar.

Kağıtta şunlar yazılıdır...


"Sevgili oğlum hatırlıyormusun , "Baba 18 yaşıma girdiğimde bana ne alacaksın?"diye sormuştun.

İşte hediyem bu sana, Artık Kalbim kalbinde atıyor. Sana Kalbimi verdim oğlum, iyiki doğdun ...


14 Aralık 2013 Cumartesi

ASLANLAR VE ÖKÜZLER


ASLANLAR VE ÖKÜZLER

Ormanın birinde Aslanlar toplanmış."yahu"demişler,"hesapta kralız, açlıktan öleceğiz birader. Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor; fillere saldırsak, fazla büyük... Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak, uçuyor, eee balık yakalayacak halimiz de yok... Ne yapsak?"

Bir tanesi"En iyisi, öküzlere saldıralım"demiş,

"İri yarı görünüyorlar ama ne pençeleri var? ne dişleri diş?... Tam dişimize göre!"

Olur mu? Olur.

Hücum!

Ama evdeki hesap çarşıya uymamış;

Öküz,öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer...

Organize oluyorlar, topluca savunma yapıyorlar, püskürtüyorlarmış.

Aslanlar aç biilaç.


Ne yapsak? Ne yapsak?

"Tilkiye danışalım"demişler.

Tilki"kolay"demiş,

"Beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim..."

Kabul etmişler.

Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş,

"Saygıdeğer öküzler"demiş,

"Aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar...

Ama; Şu aranızdaki sarı öküz var ya, sarı öküz, işte sorun o...

Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin şu sarı öküzü,

Kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın!"

Öküz heyeti düşünmüş taşınmış,

"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın"Mantığıyla,

verivermişler sarı öküzü...

Aslanlar da afiyetle yemiş.

Bir gün, iki gün ....

Tilki gene gelmiş.

"Bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz"demiş

Ve eklemiş:

"Ama şu var ya benekli öküz, benekli öküz,

O burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş,

Canları çekiyor, verin, kurtulun!"

Öküz heyeti düşünmüş,

"Otlağın selameti için"

Teslim etmiş benekli öküzü...

Üç gün, dört gün...

Tilki gene gelmiş.

Kuyruğu uzun olanı...

Burnu beyaz olanı...

Tombul olanı...

Tek tek alıp, gitmiş.

Otlak seyrelmiş.

Semirmiş aslanlar.

Günlerden bir gün... Artık tilki gelmemiş!

Gerek kalmamış çünkü.

Doğrudan aslan gelmiş.

"Hanginizi istiyorsam,

Canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz,

Adamı hasta etmeyin"demiş.

Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler,

"Keşke ilk başta sarı öküzü vermeseydik"demiş ama iş işten geçmiş.
----------------------------------------------------------------------------

İşte Öküzlük böyle bir şeydir...


Şimdi bakın çevrenize.Çevrenizde ses çıkartacak kimse kaldı mı?

Umarım sıra size gelmez!..



9 Aralık 2013 Pazartesi

ASR-I SAADETTE ZİNA ETMEK İSTEYEN GENÇ

 

ASR-I SAADETTE ZİNA ETMEK İSTEYEN GENÇ
 


Cüleybib adında bir genç.
 Simasından, hal ve tavırlarından bir derdi olduğu anlaşılıyor.

Cüleybib, Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) huzuruna çıkıyor ve “EY ALLAH’IN ELÇİSİ! ZİNA ETMEME İZİN VER!” diyor.

Sahabiler onu böyle bir ifadeden dolayı “Sus! Sus!” diye susturmaya çalışıyorlar.

Ama İki Cihan Güneşi, onu “Hele şöyle gel!” diye yanına çağırıyor.

Cüleybib, Efendimizin yanına gelip oturuyor. Peygamber Efendimiz onunla konuşmaya başlıyor:

“SÖYLE BAKALIM. BİR BAŞKASININ SENİN ANNENLE ZİNA ETMESİNE RAZI OLUR MUSUN?”

“Canım feda olsun, hayır, olmam.”

“Zaten hiç kimse annesiyle zina edilmesine razı olmaz. Peki kızınla zina edilmesini ister misin?”

“Uğrunda öleyim ya Resulallah! Hayır, istemem.”

“Öyleyse hiç kimse kızıyla zina edilmesini istemez. Bir başkasının kız kardeşinle zina etmesini ister misin?”

“Yoluna feda olayım, hayır, istemem.”

“Hiçbir kimse, kız kardeşiyle zina edilmesini istemez. Peki halanla zina edilmesi seni memnun eder mi?”

“Canım feda olsun, hayır, kesinlikle.”

“Halasıyla zina edilmesi hiç kimseyi memnun etmez. Peki birinin teyzenle zina etmesine razı olur musun?”

“Uğrunda öleyim, hayır buna da razı olmam.”

“Teyzesiyle zina edilmesine kimse razı olmaz.”

Evet, bu konuşma ile akıl mantık planında Allah Resulü, Cüleybib’in aklını ikna eder ve onu doyurur. Ardından da elini bu gencin göğsüne koyar ve şöyle dua eder:

“Allah’ım! Onun günahını bağışla, kalbini temizle ve namusunu muhafaza buyur.”

Cüleybib, bu duadan sonra iffet abidesi haline gelmiştir. Gelmiştir, ama daha önceki hayatı bilindiği için kimse ona kız vermemektedir. Allah Resulü, aklını ikna ettiği bu sahabinin daha sonra derdine de derman olur. Bir kız babasına elçi göndererek kızını ister ve o kızla Cüleybib’i evlendirir.

Daha sonraları vuku bulan bir muharebede Cüleybib şehit düşer. Muharebe sonunda Allah Resulü etrafındakilere sorar:

“Hiç eksiğiniz var mı?”

Sahabe-i Kiram, “Yok ya Resulallah, hepimiz tamamız!” derler.

Ama Allah Resulü, “Benim bir eksiğim var” der ve Cüleybib’in başucuna gelir. Başını dizine koyar ve şöyle buyurur:

“CÜLEYBİB BENDEN, BEN DE CÜLEYBİB’DENİM.”

Ve Cüleybib bu payeye kavuşarak ötelere uçar.

(bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/256-257)

Bu hadisenin bize verdiği mesaj nedir? Kendin için istemediğin bir şeyi başkası için de yapma! Zina yapmak isteyen insan bu düşünceyi hatırından hiç çıkarmamalı. Empati yapmalı.

Çünkü Efendimizin ifadesiyle zina yaptığı insan mutlaka birisinin ya ablası veya abisi, amcası veya yengesi, teyzesi veya dayısı olacaktır. O yüzden insan, bir başkasının kendi eş, çocuk ve akrabalarına aynı gözlerle bakmasından duyacağı rahatsızlığı devamlı surette hatırında tutmalıdır.
 

NOT: Aşağıdaki olay Peygamberimiz zamanında yaşanmış ve sahih kaynaklarla bizlere ulaşmıştır.


4 Aralık 2013 Çarşamba

II.BEYAZID VE GÜL BABA



II.BEYAZID VE GÜL BABA
 
Fatih Sultan Mehmed'in yerine geçen oğlu İkinci Bayezid avdan dönüyordu.


Bir an önce saraya varıp dinlenmeyi düşünürken atını durdurdu, ...

Havayı kokladı ve derin derin nefes alıp ferahladıktan sonra sordu:


- Bu güzel kokular da nereden gelir böyle?


Yanındaki vezirlerden biri cevap verdi:


- Devletlü Padişahım!
İstanbul kuşatmasına katılan gazilerimizden tabiat aşığı biri vardır ki, O'na Gül Baba derler.Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyardır.
Şu yamaçları güllerle ve dahi türlü çiçeklerle donattı.
Bu hoş kokular O'nun bahçesinden gelmektedir.


Padişah, vezirin anlattıklarını tebessümle dinliyordu.
Sözlerini bitirince kararını bildirdi:


- Merhum babamın bu gazi askerini ziyaret etmek isterim!


Artık yorgunluklar unutulmuştu.
Gül Baba'nın kulübesine doğru yürüdüler.
Kulübeye doğru yaklaştıkça gül kokuları artıyor, insanın gözü - gönlü açılıyordu.
Değerli misafirlerin geldiğini gören Gül Baba koştu,onları kapıda karşıladı.



Padişah, daha atından inmeden sordu:


- Savaşta bastığı yeri sarsan,
Barışta oturduğu yeri gül bahçesine çeviren yiğit asker,
Selam sana!


Gül Baba mahçup olmuştu,güçlükle konuşabildi:


- Sizden böyle iltifatlar görmek bizim için ne büyük şereftir Sultanım,sağ olun!

Padişah:
- Sen ki,İstanbul'u fetheden ordunun bir neferi olarak şereflerin en büyüğünü almışsın Gül Baba.
O büyük şerefin yanında bizim sözlerimizin hükmü mü olur?


Gül Baba tebessümle başını öne eğerken Padişah atından indi ve Gül Baba'nın gösterdiği mindere bağdaş kurup oturdu ve o'nun kendi elleriyle pişirdiği kahveyi yudumlayıp

yorgunluğunu giderdi.


Sonra da şöyle bir teklifte bulundu:


- Dilersen seni saraya alayım.Artık çalışma da yaşlılık devrini dinlenerek geçir!


- Sağ olun Sultanım!
Burada oturmak benim için daha iyi.Amma bir iyilik yapmak istersen,şu kulübemin bulunduğu yere bir mektep - medrese yaptır ki,Memleketimizin çocukları ilim - irfan öğrensinler!


Gül Baba'nın sözleri Padişah'ı çok duygulandırmıştı.Yerinden kalkarken O'nu mutlu edecek cevabı verdi:


- Gönlün rahat olsun Gül Baba, dilediğin olacaktır!


Sonra bahçeyi gezdiler...
Padişah gülleri okşuyor, eğilip kokluyor ve yanındakilerle konuşuyordu.
Bu arada Gül Baba da özenle seçtiği gülleri koparıp demet yapıyordu.
Padişah ayrılırken O'na bir demet sarı, bir demet kırmızı gül verdi.
Padişah gülleri alıp kokladı, bağrına bastı ve atını sürüp gitti.


Kısa zaman sonra ise Gül Baba'nın kulübesi yıkıldı ve oraya büyük bir bina yapıldı.
Zaman içerisinde okul oldu, hastane oldu ama hep insanlığa hizmet etti.
1868 yılında "Mekteb-i Sultani" adıyla yeni bir kimliğe bürünen okul,Cumhuriyet döneminde de "Galatasaray Lisesi" adını aldı.


Gül Baba'nın Sultan İkinci Bayezid'e verdiği o güzel kokulu sarı ve kırmızı güller önce bu lisenin, sonra da Galatasaray Spor Kulübü'nün sembolü oldu.


Gül Baba'nın türbesi bugün de orada,Okulun bahçesindeki yeşillikler arasında duruyor ve ziyaretçilerinden Fatihalar bekliyor...