31 Aralık 2020 Perşembe
PEYGAMBER AŞIĞI,ŞAİR NABİ'NİN HİKAYESİ
PEYGAMBER AŞIĞI,ŞAİR NABİ'NİN HİKAYESİ
1642 senesinde , Şanlıurfa’da doğan Yusuf Nâbi yokluk ve sefalet içinde yaşayarak büyümüş, 24 yaşındayken de İstanbul’a gitmiştir. Burada eğitimine devam eder, şiirleri ile tanınmaya başlar. Paşa vefat edince ise Halep’e gider. İstanbul’da geçirdiği dönemde birçok önemli isimle arkadaşlıkları olmuş, sarayla da bazı ilişkiler kurmuştur. Bunun da etkisiyle, Halep’te geçirdiği yıllarda (yaklaşık 25 yıl) devletin sağladığı imkânlarla rahat bir hayat sürdürmüştür. Eserlerinin çoğunu Halep’te geçirdiği bu yıllarda kaleme almıştır.
Daha sonra arasının da iyi olduğu Halep Valisi Baltacı Mehmet Paşa sadrazam olunca Nâbi’yi yanına aldı. Bu dönemlerde Nâbi Darphane Eminliği, Başmukabelecilik gibi görevlerde bulundu. Ayrıca, bazı kaynaklara göre Nâbi aynı zamanda çok güzel bir sese sahipti ve müzik konusunda da fazlasıyla başarılı idi. “Seyid Nuh” ismiyle bazı besteleri olduğu bilinir. Nâbi, İstanbul’da 1712 yılında vefat etti.Nabi bazı kaynaklara göre İspirliydi.
NEBİ(Peygamber) AŞIĞI,ŞAİR NABİ....
Peygamber Aşığı Büyük Şair Urfalı NabiEdebiyatımızın büyük şairlerinden Süleyman Nâbî, Sultan 4. Mehmet döneminde önemli devlet adamlarıyla birlikte hacca gider. Her Müslüman şair için hac ibadeti, ol...ağan üstü bir olaydır; çünkü metafizik gerilime düşen şair, en yüksek estetik tecrübeyi edinmektedir. Hiç şüphesiz Nabi için Medine’ye gidip Hz. Peygamber’in kabr-i şeriflerini ziyaret , Mekke’de Kabe-i Muzzama’da tavaf etmek çok heyecan verici bir olaydır. Dolayısıyla hac kafilesinin Medine’ye yaklaştığı sırada şair Nabi’nin sözkonusu heyecanı doruk noktasına ulaşır.
Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’nın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar.
“Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafa’dır bu”
Nâbi ve hac kafilesinde bulunanlar, Mescid-i Nebi minarelerinden Türkçe şiir okunması karşısında hayrette kalırlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. İşin ilginç yanı bu naat, Nâbi’nin o gece, yani birkaç saat önce yazdığı şiirdir.
Namaz bitip Mescid-i Nebi’de yavaş yavaş cemaat dağılırken, Nâbi birkaç arkadaşıyla birlikte heyecan içinde müezzinlerin yanına varır. Müezzinlerden okudukları Türkçe naatın kimin olduğunu ve nerden öğrendiklerini sorarlar. Müezzinler, konunun kendileri için bir sır olduğunu düşünerek önce cevap vermek istemezler.
Fakat Nâbi, ısrar eder, bu Türkçe naatı o gece kendisinin yazdığını belirtir. Bu kez de müezzinler heyecanlanır. “Senin ismin Nâbi mi?” diye sorarlar şaire...”Evet” cevabını alınca ellerine kapanırlar. Nabi de müezzinlerin boyunlarına sarılır tek tek.
Müzzinler, Mescid-i Nebi minarelerinden Türkçe şiir okunması olayının açıklamasını şöyle yapar: “Bu gece Allah Rasulü rüyamızda bize, ‘Ümmetimden Nâbi isimli bir şair, beni ziyarete geliyor. Bu zat, bana karşı son derece büyük bir sevgi ile doludur. Bu aşkını ifade için şöyle bir naat yazmıştır. Siz, bu natı, bu sabah minarelerden onun buraya beni ziyarete gelişi şerefine okuyun.”
PEYGAMBER AŞKI
Nabi, Mescid-i Nebi müezzinlerinin okuduğu Türkçe şiiri gerçekten o gece yazmıştır.. Şiirin yazılış hikayesi de çok ilginçtir: Kafile, Medine-i Münevvere’ye yaklaşmıştır. Vakit gecedir.
Nabi, hac kafilesinde bulunan önemli devlet adamlarından bir paşayla aynı çadırda kalmaktadır.
Resûlullah (sas) Efendimiz’e bir an önce ulaşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Fakat paşa, hem de ayaklarını Medine tarafına, Kıble’ye doğru uzatmış, uyumaktadır. Bu durum Nabi’yi son derece üzer. “İki cihan güneşinin bulunduğu topraklara geldik. Biraz sonra Medine şehrine gireceğiz. Böyle yatmak hiç münasip olur mu?” diye düşünür. Hz. Peygamber’in (s.a. v) beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâline çok üzülmüştür. Dolayısıyla Medine yakınlarında gece çadırda paşa döne döne uyurken, Nabi de oturup bu şiiri yazmıştır.
Mescid-i Nebi müezzinlerinin yaptığı sözkonusu açıklama karşısında, Paşa’nın utancını, Nâbi’nin ise sevincini anlatmak, bu iki ruh halini tasvir etmek elbette imkânsızdır.
Paşa, utancını hangi kelimelerle dile getirmeye çalıştı bilinmez, ama Nâbi’nin dudaklarından şu kelimeler dökülür: “Demek ki sevgili peygamberimiz bana ‘Ümmetimden bir şair’ dedi. Demek ki iki cihan güneşi beni ümmetliğine kabul etti.”
Nâbi’nin bu hac seyahatinde “Tuhfetü’l-Harameyn” isimli bir gezi kitabı yazmıştır. Bu naat ile birlikte pek çok şiirin, hatıralarının ve gözlemlerinin yer aldığı bu kitap, yazıldığı günden bu yana inanmış gönülleri aşk ve heyecanla coşturmaktadır. Bu naatın, edebiyatımızdaki peygamber sevgisini anlatan şiirler arasında çok özel bir yeri vardır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder