Bir hac hikayesi
Osmanlilar zamaninda 1900'lu yillarda, mukaddes topraklarda bugunku gibi otel sistemi yokmus.
Çunku buralarda yasayan halk gunlerce onceden sehir disina cikar, hic tanimadigi bir yerden hac yapmak maksadiyla gelen kisileri karsilar ve bundan da buyuk seref duyarlarmis.
İste boyle bir hac mevsiminde, takriben 1903-1904 yillarinda, Mekke halki yine hacilari karsilamak uzere sehir disina cikmis.
Bunlardan biri, gozune kestirdigi uzun boylu, endamli, sakalli, normal giyimli birisinin yanina yaklasarak, kendisini evinde misafir etmek istedigini bildirip, eger gelirse buyuk seref duyacagini soyleyerek rica minnet evine davet etmis.
Gelen zat hac muddeti boyunca o kisinin evinde kalmis. Hac zamani bitiminde bu iki kisi helalleserek ayrilmislar.
Ayrilirken, haci olan zat, hane sahibine bir kese altin hediye etmek istemis.
Hane sahibi bu altinlari kabul etmek istememisse de, haci olan zat fevkalade israr edince, ev sahibi kabul etmek zorunda kalmis.
Bir de mektup birakip ev sahibine demis ki: "Bu mektubu ben gittikten en az bir gun sonra Mekke Emiri'ne teslim et!"
Haci gittikten bir muddet sonra hane sahibi kendi kendine: "ALLAH, ALLAH! Ben kiim, koskoca Mekke Emiri kim, bu mektubu yazan o haci kim!" diye dusunmus.
Derken hanimi mektubu Mekke Emiri'ne muhakkak vermesi gerektigini, aksi halde vebal altinda kalacagini soyleyerek beyini ikna etmis.
Neticede cesitli mercilerden gecerek mektubu Mekke Emiri'ne vermis. Emir mektubu acinca hemen ayaga kalkmis, selam durmus ve hane sahibine sormus:
- Simdi nerede bu misafir ettigin zat-i muhterem?
- Efendim, haccini tamamlayip memleketine dondu.
- Bak mektup nasil basliyor: "Ben Harem-i Serifin Hadimi Halife-i Muslimin Sultan Abdulhamid Han-i Sani ki.
" Bunu duyan adam bayilmis ve 2 gun kendine gelememis.
İşte Sultan Abdulhamid Han, devletin bekasini ve belki de mutevazi bir hac yapamayacagini dusunerek, kimseye haber vermeden hac vazifesini yerine getirmis ve efendimizi ( s.a.v) ziyaret ile sereflenmistir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder